Nutuk, Vatan için

Nutuk 10. BÖlüm ( Mister Frew’a yazdığım mektup … 1919 Sonbaharında karşılaştığımız diğer bazı olaylar )

Paylaş; başkaları da faydalansın!

 

Efendiler, bu geniş örgütlenmeye engel olmak ve yaratılan tehlikeli durumlara son vermek için elimizden gelen her çareye başvurduk. Şimdiye kadar dile getirdiğim ve bundan sonra sırası geldikçe de hatırlatmaya çalışacağım, bildiğiniz isyanları, ihtilalleri, resmi düşman kuvvetlerinin tecavüzlerini bastırmak ve yok etmek için çok uğraştık.

Ali Rıza Paşa Kabinesi, gözüne batan Kuva-yı Milliye’yi batırmaya ve bunun için bizimle didişmeye çalışmaktan başka bir yardımda bulunmadığı gibi, ondan sonra iktidar mevkiine gelen sayın arkadaşları da onun yolunda gitmekten ve sonunda felaketten felakete ve rezaletten rezalete sürüklenmekten başka bir hizmet görmediler.

Efendiler, bütün bu gizli tertip kaynaklarının, Rahip Frew’un kafasında toplandığı ve oradan din kardeşlerimiz olacak hainlerin kafalarına akıtılarak eylem haline dönüştüğü tahmin edildiğinden, Rahip Frew’un, bir süre için olsun, bu işlerden uzak kalmasını sağlar düşüncesiyle, bizzat kendisine bir mektup yazdım. Mektubun iyi anlaşılabilmesi için şu bilgiyi de ilave edeyim ki, ben, Mister Frew ile İstanbul’da bir iki defa görüşmüş ve tartışmıştım. Frew’a Fransızca olarak gönderdiğim mektubun Türkçesi şudur:

Mister Frew’a

Sizinle, Mösyö Marten’in aracılığıyla yaptığımız görüşmelerin hatırasını memnuniyetle saklamaktayım. Yıllarca memleketimizde ve milletimiz arasında yaşamış olan sizin, hakkımızda en doğru düşünce ve kanaatları taşıyacağınızı beklerdim.

Oysa, ne yazık ki, İstanbul çevresinde sizinle bağlantı kuran bazı gafil ve menfaat düşkünü kimselerin, sizi yanlış yönlere sürüklediklerini pek büyük bir esefle anlıyorum. Bunlar arasında Sait Molla ile hazırlanıp uygulamasına başladığınız, güvenilir kaynaklardan haber alınan planın, İngiliz milletinin gerçekten suçlanmasını gerektirecek bir nitelikte olduğunu bildirmeme müsaadenizi rica ederim.

Milletimiz, Sait Molla’nın değil, fakat gerçek vatanseverlerimizin gözüyle görüldüğü takdirde, böyle planların artık memleketimizde ve milletimiz üzerinde uygulama alanı kalmadığı yargısına kolaylıkla varılabilir.

Nitekim, daha bugünün olaylarının arasında yer alan Adapazarı ve Karacabey hadiselerinin başarısızlığa uğramış olması, sözümüzü doğrulamaya yeterlidir.

Ancak, buna ne gerek vardı? İngiliz subayı Nowill’in. Diyarbakır bölgesinde, Müslüman Kürt halkını kışkırtmak için pek çok çalıştıktan sonra, Malatya’da eski Elazığ Valisi Galip ve Malatya Mutasarrıfı Halil Bey’lerle Sivas aleyhine yaratmaya çalıştığı olay, sonuç olarak bütün medeniyet dünyasına karşı utanç verici değil miydi?

Size bütün ciddiyet ve samimiyetimle arz ederim ki, İngiliz milleti, milletimizin kendisine karşı gösterdiği dostluk ve güvene değer vermiyorsa, bundaki yanılgı pek derindir.

Aksi takdirde ise, kullandığınız yöntemler pek sakat olup sonuca ve başarıya ulaştıracak nitelikte değildir. Sait Molla vasıtasıyla Adapazarı’na gönderilen iki bin liranın, yakında olumlu sonuç getireceği şeklinde verilen sözün asılsızlığını, olaylar size ispat etmiş olacağından fazla söze gerek görmem.

Özellikle sizinle bağlantı kuran sahtekarlar tarafından, ortak çalışmalarınızda ve meselelerinizde Osmanlı Padişahı’nın da rolü varmış gibi gösterilmesi pek tehlikelidir. Siz pekala takdir edersiniz ki, Zatışahane sorumsuz ve tarafsız olup, milli irade ve hakimiyetimizi ilgilendiren gerçekleri değiştirmez ve bozmazlar.

Memleketimizde bulunan İngiliz siyasi memurlarının, şüphesiz İngiliz milletinin eğilim ve çıkarlarına aykırı olarak, vatan ve milletimiz aleyhinde, insanlık ve medeniyet dışı ölçülerle yapılagelmekte olan teşebbüslerini, elimizdeki belgelerle İngiliz milletinin gözleri önüne serersek, sonuç, dünyaca takdire değer görülmez sanırım.

Ancak, bu konuda garipliği dolayısıyla şunu da arz etmek mecburiyetindeyim ki, siz bir din adamı olarak, siyaset oyunlarında ve hele kanlı çarpışmalarla sonuçlanacak işlerde rol oynamak sevdasına kapılmamalıydınız. Sizinle yaptığım görüşmelerde sizi bu türlü bir politika adamı olarak değil, insanlığa hizmet eden, adaleti seven, faziletli bir insan gibi görmüştüm.

Bunda ne kadar aldandığımı, son aldığım güvenilir bilgilerin doğrulamakta olduğunu bildirmekle şeref duyarım.

Mustafa Kemal

Ali Rıza Paşa Kabinesi düşman iftira ve safsatalarına gerçekler diye inanıyor

Efendiler, İstanbul’da hükümetin gözü önünde ve bilgisi altında yapılmış ve yapılmakta olan alçakça teşebbüslerin bütün memleketteki uğursuz sonuçlarını açıkça ortaya koyan olayların asıl kaynak ve sebeplerini İstanbul Hükümeti’nin Heyet-i Temsiliye’den daha iyi bildiğinden hala şüphe edilebilir mi?

Efendiler, olaylar hakkında derinlemesine bilgiye sahip olan hükümet üyelerinin, düşmanların sırf aldatmak ve bozgunculuk maksadıyla ortaya attıkları iftira ve söylentilere gerçek gözü ile bakıp, yine onların tavsiyelerini çare ve tedbir olarak uygulamaya kalkışacaklarına ihtimal verilebilir mi?

Bu sorulara cevap vermek için, yüce topluluğunuzun zihinlerini yormaktan çekinerek, sözü, Ali Rıza Paşa Kabinesi’nin düşüncesine tercüman olan Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya bırakmayı tercih ederim.

Efendiler, itiraf ederim ki, ben, Cemal Paşa’nın bu konuda verdiği şifreli telgrafın anlamını kavramakta güçlük çektim ve hayrete düştüm. Kendilerinden telgraflarının tekrarını istedim.

Nazır Paşa, 9 Aralık 1919 günü arka arkaya, olduğu gibi bilginize sunacağım şu telgrafları çektiler:

9.12.1919

Sivas’ta 3′ üncü Kolordu Komutanlığı’na Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne :

Tekrarı istenen telgraf aşağıda sunulmuştur:

Hükümetin Barış Konferansı’na davet edilme konusunda isteklerde bulunduğu bilinmektedir. Barış Anlaşması’ndan iyi sonuç alınabilmesi, ancak gidecek delegelerimizin hem milletimizin güvenini kazanmış kimseler olması hem de memleket içinde otoriteye sahip bir hükümeti temsil edebilmesine bağlıdır.

Yabancı temsilciler tarafından memleket içinde güvenlik ve huzurun kurulması ve yerleşmesi ısrarla tavsiye olunuyor.

Anadolu’da bir katliama uğrayacakları endişesiyle korku ve dehşet içinde olan Hristiyan halkın, bölük bölük işgal altında bulunan yerlere sığınmakta oldukları etkili ve dikkati çeken bir dille söyleniyor.

Gerçi, işgal altındaki yerlere ve özellikle Adana bölgesine gidenler, o bölgedeki Ermeni nüfusunu artırmak maksadıyla gitmekte iseler de, Anadolu’da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğu ileri sürülerek, hükümet tarafından yapılan red ve yalanlamanın etkisini azaltıyor.
Çünkü, Heyet-i Temsiliye tarafından verilen teminata rağmen, illerde bazı kimselerin kendilerine hoş görünmeyen görevlileri kendiliklerinden azletmek, değiştirmek, hükümet işlerini sekteye uğratmak, zorla yardım ve vergi toplamak gibi hareket ve müdahalelerinin tamamiyle önü alınamadığından, daha yabancı çevrelerde de endişe devam etmektedir.

Devletimizin, kara ve denizdeki bugünkü durumunda, geleceğimiz hakkında kararlar alacak olan devletlere karşı, tehdit edici bir tutuma girmesi her halde zararlıdır. Bundan başka, temsilcilere, Heyet-i Temsiliye adına telgraflar çekilmesinin memlekette iki hükümetin varlığını gösterdiği, Fransa temsilcisi tarafından açıkça söylenmiştir.

Hele bunlardan herhangi birine karşı aşağılayıcı sözler sarfedilmesi, yaratılıştan sahip olduğumuz ahlak temizliği, sağduyu ve uzak görüşlülükle bağdaştırılamaz.

Tehlike ve felaket anlarında ağırbaşlılık ve sükuneti korumanın milli niteliklerimizden olduğu unutulmamalı, umutsuzluk ve bezginliğin akla getireceği aşırı ve tehlikeli emel ve tasavvurlara, vatanın yüksek çıkarları feda olunmamalıdır. Haklarımızı, bugünkü durumumuzda ancak siyaset, uyanıklık ve zamanın gereklerine göre akıllıca hareketle savunabiliriz.

Bu düşünceler zatıalilerine karşı bilineni tekrarlamak oluyorsa da, arkadaşlara ve şubelere de vatanseverce tavsiyelerde bulunmak mutlak bir gerekliliktir. Toplanması yaklaşmış olan Meclis-i Mebusan’ımızın, aziz vatanımızın kurtuluş ve selameti için alınacak isabetli tedbirleri bularak bu yüce gayenin gerçekleşmesine bütün gücü ile çalışacağı beklenmektedir. Kabinenin düşüncesini arz ederim.

Efendiler, dinlediğiniz bu telgrafta yazılanların açıklamasını yaparak yüce topluluğunuzu yormayı gereksiz sayarım. Yalnız, müsaade buyurursanız, buna verdiğim cevabı olduğu gibi sunmakla yetineceğim.

Şifre Sivas, 11.12.1919

Harbiye Nazırı Cemal Paşa Hazretleri’ne

Kabinenin düşüncesi olmak üzere gönderilen 9 Aralık 1919 tarihli telgraf heyetimizce incelendi.

Yaptığımız bunca açıklamalara ve sunduğumuz bilgilere rağmen, bu telgraf metni de daha önce bildirilen görüşlerin tekrarı niteliğinde görülmüştür. Heyet-i Temsiliye’mizin amacının hükümet otoritesinin sarsılmasına meydan vermemek, milletin hükümete karşı güvenini artırmak olduğu defalarca belirtilmiştir. Maalesef, bizde, sunulan hususlar üzerinde gerektiği ölçüde durulmadığı inancı doğmaktadır.

1 — Anadolu’da güvenlik ve huzurun bozulmuş olduğu doğru değildir. Belki, düşmüş olan Damat Ferit Paşa Kabinesi zamanında yaratılmış olan bu düşünce anarşisi ve güvensizlik, sonradan milli birlik sayesinde ortadan kalkmıştır.

2 — Şahıslar tarafından durup dururken memurları görevden alma ve yer değiştirme yapılmış değildir. Yalnız, Dahiliye Nezareti, Milli Mücadele aleyhinde oldukları için, düşmüş olan kabine zamanında, millet tarafından kovulan ve her tarafça adları bilinen memurları yeniden tayinde gösterdiği direnme ile pek anlamlı bir yol tutturuyor. Dahiliye Nezareti’nin milli davaya tamamen aykırı olan ve kamuoyunda, eski nazır Adil Bey zihniyetinin hala süregeldiği duygusunu
yaratan işleri, elbette pek haklı ve meşru olarak halkça iyi karşılanmamaktadır.

Aynı müsteşarın, aynı İçişleri Genel Müdürü’nün ve aynı Özlük İşleri Müdürü’nün görevlerinde devam etmeleri, gerçekten hem yüksek hükümetimizi hem de millete karşı taahhüt altında bulunan Heyet-i Temsiliye’mizi pek güç bir duruma sokmaktadır. ……tarihli telgrafla arz ettiğimiz Dersim Mutasarrıfı konusu dikkate değer.

Artık bu konuda Heyet-i Temsiliye’ce yapılacak bir şey kalmamıştır. Bundan sonra da, Dahiliye Nezareti’nin bu gibi işlemleri yüzünden ortaya çıkacak durumların düzeltilmesi için, Nezaret’çe iyi karşılanmadığı ve güven duyulmadığı için istirhamlarda da bulunulmayacaktır.

Son olarak şunu arz edelim ki, yüksek hükümetleri, milletin güven ve desteğini hakkıyla kazanmak, bu vatan ve millete yararlı olmak istiyorsa, -ki buna heyetimizin hiç şüphesi yoktur- kendine, milletin ruhuna ve durumun nezaket derecesine göre bir gidiş yolu seçmeli ve asıl derdi kendi içinde tedavi etmelidir. Yoksa, iktidar makamına gelindiğinden beri, tutulan yol bakımından, Heyeti Temsiliye’yi hedef alarak ve sürekli olarak aynı nitelikte yazılar yazarak gayeye ulaşılamaz.

3 — Düşmüş olan hükümetin, millete düşman, düşmanlara dost olarak takip etmiş oldukları haince politikanın mirası olan Aydın cephesinde, para toplama işinde belki bazı uygunsuzluklar olmuş olabilir. Şu kadar ki, Sivas Genel Kongresi ile oluşan milli birlik ve Harbiye Nezareti’nin vatanseverce yardım ve himmetleri sayesinde, bu gibi durumların önü alınmış demektir.

4 — Millet, Ateşkes Anlaşması’nda bulunduğu düşman devletlerinden hiçbirine karşı tehdit edici bir durum almış değildir. Yalnız kutsal ve meşru haklarına karşı yapılan müdahaleleri, kesin bir lüzum görülürse silahla bile önlemeye kararlıdır.

5 — Heyet-i Temsiliye’nin, barış konferansına katılacak delegelere telgraf çekmesi konusuna gelince, bu ancak yüksek hükümetlerinin onayından da geçmiş protestolardan ibarettir. Kaldı ki, milli birliğin temsilcisi olmak sıfatıyla, Heyet-i Temsiliye’nin millet adına bu gibi müracaatlarda bulunması meşru bir hakkıdır.

Eğer hükümet de aynı duyarlığı gösterir ve böyle fırsatlarda, milletle aynı düşüncede olduğunu açıkça ortaya koymaktan çekinmezse, politikaya zarar vermek şöyle dursun, aksine, çok büyük yararlar sağlanacağı aşikardır.

Oysa, yüksek hükümetlerinin Adana’nın işgali gibi apaçık bir haksızlığı bile, protesto etmediğini Fransızlar söylüyor. Bu bakımdan Fransız temsilcisinin açıkça konuşmasının hikmetini bu noktada aramalıdır.

Özet olarak, şunu arz edelim ki, Heyet-i Temsiliye ne umutsuzluk ve bezginliğe ne de kutsal görevlerinde millet ve vatanın selameti için yapılması gerekenleri kavrayamayacak bir bilinçsizliğe düşmüştür. Milletin selameti adına aldığı tedbirler ve giriştiği bütün işlerde ağırbaşlı ve haysiyetli davranışı uyuşukluğa ve alçalmaya tercihi bir ilke olarak benimsemiştir. Politika, uyanıklığın ve zamanın gereklerine göre hareketin ancak bu yolla olduğuna inanmıştır.

Bu bakımdan acı gerçekler karşısında dikkatli ve uyanık olan milli ruhtan aldığı bu ilkelerin aksini millete tavsiye edemez ve yakında toplanmasını zaruri bulduğu Meclis-i Meb’usan’ın da aynı ruh ve duygu ile donanmış olacağı umudunu kuvvetle besler.

6 — Heyet-i Temsiliye’mizin görüşü, yukarıda arz edildi. Temsilcimiz olmak dolayısıyla, bu durumlarda, zatıdevletleri’nin kabineyi aydınlatmanız ve asılsız noktaları kendilerine açıklamanız gerektiğini, memleketin selameti adına derin saygılarımızla arz ederiz,
Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal

Çürüksulu Mahmut Paşa’nın demeci

Efendiler, İstanbul’da, vatanın kurtarılması ile ilgili en önemli işlerle uğraşan, saygıdeğer ve aklı başında olarak tanınmış kimselerin, o devirde, İstanbul’un zehirli havasını teneffüs yüzünden, zihniyet ve düşüncelerinde ne kadar olumsuz sapmalar meydana gelmiş olduğuna örnek olmak üzere, daha Sivas’ta iken karşılaştığım küçük bir olayı müsaadenizle bilginize sunmak isterim.

Belki de sayın üyeler arasında hatırlayanlar vardır. Ayan üyelerinden Çürüksulu Mahmut Paşa, Bosphore gazetesi yazarlarından birine, siyasi durumumuzla ilgili bir demeç vermişti. Mahmut Paşa’nın o tarihlerde, Barış Hazırlıkları Komisyonu (103) üyesi olduğunu da hatırlarsınız.

Paşa’nın 31 Ekim 1919 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesinde yayınlanan demecini, 17 gün sonra Sivas’ta okudum. Ermenilerin aşırı isteklerine hak vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz ifadesi dikkatimi çekti.

Doğu Anadolu’da Ermenistan lehine toprak tavizlerinde bulunulacağına söz verme anlamı taşıyan bu cümlenin, Barış Komisyonu üyesi olan bir devlet adamı tarafından söylenmiş olması, gerçekten üzerinde düşünülmeye ve hayretle karşılanmaya değerdi.

Bu sebeple 17 Kasım 1919 tarihinde, Çürüksulu Mahmut Paşa Hazretleri’ne yazmayı yararlı saydığım bir telgrafta, demecindeki işaret ettiğim cümleden dolayı, Doğu Anadolu halkının pek haklı olarak, son derece üzgün ve kırgın olduğunu belirttikten sonra, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin kararları gereğince, milletin Ermenistan’a bir karış toprak terketmeyeceğini ve hatta, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilan edilmiş bulunduğunu yazdım ve bu milli azim ve kararın herkesten önce, Barış Hazırlıkları Komisyonu’nun sayın üyelerince bilinmesi ve ona göre hareket edilmesi gereğini arz ettim (Belge: 196).

Efendiler, Sivas’ta bulunduğumuz sırada birçok mesele ve olaylarla karşılaşılmış ve ister istemez milli, idari, askeri ve siyasi teşebbüs ve faaliyetlerde bulunulmuştur. Bunların hepsini ayrıntılarıyla anlatmak uzun sürer. Yalnız, izlediğimiz olaylar zincirinin biribirine bağlanmasını sağlayacak bazı noktalara işaret ederek geçeceğim.


103) İstihzarat-ı Sulhiye Komisyonu.

Milli teşkilatın yeniden düzenlenmesi

Efendiler, milli teşkilatın bir düzene sokulması önemliydi. Bunun için özel tedbirler alındı. Seçimler dolayısıyla ortaya çıkan bazı görüş ayrılıklarının giderilmesi için çareler arandı.

Maraş’taki bazı Çerkez vatandaşlar sözde Maraş’ın bütün Çerkezleri adına Cebel-i Bereket (104) guvernörünün (l05) Maraş’a gönderilmesini, Antep’teki Fransız askeri komutanından telgrafla istemişlerdi. Buna izin veren Maraş mutasarrıfına teessüflerimiz duyuruldu. Adı geçen guvernör geldiği takdirde, Maraş eşraf ve ileri gelenlerinin karşılamamaları bildirildi.

İstanbul Hükümeti’nin de dikkati çekildi.

Bolu bölgesinde güvensizlik gittikçe artıyordu. İzmit’te Asım Bey’den sonra, 1’inci Tümen komutanı olan Rüştü Bey’e bu konuda direktif verildi.

Efendiler, 20 Kasım 1919 tarihinde, İstanbul’daki teşkilatımızdan, Kara Vasıf ve Albay Şevket Bey imzalarıyla gelen bir şifrede: Gebze kaymakamının Milli Mücadele’ye karşı olduğu, bu kaymakamın, birçok korkunç olaylara cür’et eden Yahya Kaptan’ın kötülüklerini örtbas etmeye ve daha başka şeylere başlayarak Kuva-yı Milliye’ye leke sürmeye çalıştığı bildiriliyor ve kaymakamın yerinin değiştirilmesi söz konusu ediliyordu (Belge: 197).

Biz de bu görüşe samimiyetle katılarak cevabımızda, konunun Cemal Bey vasıtasıyla çözüme götürülmesini bildirdik (Belge: 198).

Efendiler, bu Yahya Kaptan konusu, inkılap tarihimizin önemli safhalarından birinde yer aldığı ve pek anlamlı olduğu için biraz genişçe bilgi vermeyi uygun görüyorum.

Şimdiye kadar verilen bilgilerden anlaşılmış olacağına hiç şüphe yoktur ki, bir araya gelerek anlaşmış bulunan ortak iç ve dış düşmanların uygulamaya çalıştıkları planın önemli bir noktası da, memleket içinde güvensizlik olduğunu ve Hristiyan azınlıklara saldırılarda bulunulduğunu, elle tutulur, gözle görülür delil ve olaylarla dünya kamuoyuna ispat etmek, bu olayların Kuva-yı Milliye tarafından yapıldığına inandırmaktı.

Bu gizli ve iğrenç maksadın gerçekleşmesi için de, bildiğiniz gibi, birtakım çeteler kurarak, bunları özellikle Hristiyan halk üzerine saldırtmak ve bu çetelerin işleyecekleri cinayetleri, milli teşkilata yüklemek yolunu tutuyorlardı.

Bu teşebbüsler azçok memleketin her tarafında filiz vermeye başlamakla birlikte, en önemli gelişme ve faaliyet, İstanbul’a yakınlığı dolayısıyla Biga, Balıkesir ve özellikle İzmit, Adapazarı ve Bolu bölgelerinde görülür ve dikkat çekici bir durum gösteriyordu.

Biz, bu haince fakat -itiraf olunmalıdır ki- çok ustaca teşebbüse karşı olağanüstü tedbir almak ve teşebbüse geçmek zorunda kaldık.

Çünkü, İstanbul Hükümeti, düşmanın bütün bu oyunlarını gerçekten Kuva-yı Milliye’nin üzerine yüklüyor ve yok edilmeleri için sert tedbirler alacak yerde, durmadan Heyet-i Temsiliye’yi suçlayarak ve baskı yaparak, bu faciaları yaratan düşman çetelerinin faaliyetine son vermeyi bizden istiyordu. Ne yazık ki, hükümet, bu düşünce ve kanısını, İstanbul’daki teşkilatımızın başında bulunanlara da iyiden iyiye aşılamayı ve telkini başarabilmişti.

Efendiler, bizim özellikle İstanbul’a yakın olan İzmit bölgesinde uygulamayı düşündüğümüz tedbir, orada silahlı milli müfrezeler kurmak ve o bölgede, kendilerine güvenilir komutan ve subaylarımızın, bu milli müfrezelere yapacakları yardım ve desteklerle, hain çetelerin peşine düşerek kötülüklerine ve varlıklarına son vermekti.


104) Bugünkü Osmaniye, Islahiye, Dörtyol ilçelerini içine alan ve o zaman Adana’ya bağlı bulunan bir sancak.

105) Cebel-i Bereket sancağının Fransız yöneticisi.

Yahya Kaptan konusu

İşte bu maksatla oluşturabildiğimiz milli müfrezelerin en önemlisi ve kuvvetlisi, Yahya Kaptan diye tanınmış olan fedakar bir vatanseverin müfrezesi idi. Merhum Yahya ile ilk ilişkimiz şöyle oldu:

Bir gün telgrafçılar, Sivas Telgraf Merkezi’ne şu bilgiyi veriyorlardı: Çok acele bir telgrafı durdurdular, yani İstanbul’da durdurulmuştur. Telgraf metni aşağı yukarı şöyledir :

Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Dün İzmit’ten tavsiye edilen Yahya benim. Yarın akşam Kuşçalı telgrafhanesinde emrinizi bekliyorum.

Kuşçalı, Üsküdar ile Gebze arasında bir köydür. Gerçekten de Yahya Kaptan, bana İzmit’te teşkilatımız tarafından tavsiye edilmişti.

4 Ekim 1919 tarihinde Kuşçalı merkezinden şu telgrafı aldım :

Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Önemli ve çok ivedi

Bendeniz, size iki gün önce İzmit’ten tavsiye edilen Yahya’yım. Emriniz üzere, telgraf başında emirlerinizi almaya geldim. En geç yarın akşama kadar Kuşçalı telgrafhanesindeyim.

Yahya
Anlaşıldığına göre, Yahya Kaptan, İstanbul’dan telgrafının çekilmediğini anlayınca, kendisi daha Kuşçalı’ya gelmeden, bu telgrafı Kuşçalı merkezine göndererek çektirmiş (Belge: 199).

Ben de şu emri verdim (Belge: 200).

4.10.1919

İzmit Merkezi Vasıtasıyla Kuşçalı Telgrafhanesi’nde Yahya Efendi’ye

Bulunduğunuz bölgede güçlü bir teşkilat kurunuz. Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey vasıtasıyla, bizimle bağlantı sağlayınız. Şimdilik hazır bulununuz.

Anadolu ve Rumeli

Müdafaa-i Hukuk

Cemiyeti Reisi

Mustafa Kemal

Efendiler, Yahya Kaptan, aldığı bu emir üzerine, teşkilat kurdu ve aylarca İstanbul ile ilişkisi bulunan çevrelerde hain çetelerin faaliyetlerine engel oldu.

Sonunda, İstanbul Hükümeti tarafından öldürtüldü. Gerçi, Yahya Kaptan’ın faaliyeti ve feci bir şekilde şehit edilmesi, bundan sonraki ayları ilgilendirir bir olay ise de, burada, olaydan söz edilmişken, konuya bir daha dönmemek için şimdi açıklanması yerinde olur sanırım.

24 Kasım 1919 tarihinde Kartal Merkezi’nden şu telgrafı aldım:

Köy içinde suçsuz adam öldürme, nahiye müdürünü herkesin önünde dövme ve köylerdeki yağma olaylarından dolayı Yahya Kaptan’ı hükümete teslim mecburiyeti doğmuştur. Dahiliye Nezareti bu konuyu titizlikle takip ediyor. Hükümetin güç durumda kalmaması, Yahya Kaptan’ın teslimini gerektiriyor. Zatıdevletlerinin emirlerini makine başında bekliyorum, efendim. (Belge 201).

İmza
Kartal Anadolu ve Rumeli

Müdafaa-i Hukuk Heyet-i

Temsiliye Başkanı Binbaşı

Ahmet Necati

Askerlerin ve devlet memurlarının, açıktan açığa bizim milli teşkilat şubelerimizin başkanlıklarını almaları usulden değildi. Bir de bizim teşkilat tüzüğümüzü bilmesi gereken şube başkanlarının, Heyet-i Temsiliye’nin yalnız bir tek heyet olduğunu, her yerde birer Heyet-i Temsiliye bulunamayacağını bilmesi gerekirdi. Bu telgraf üzerine, İzmit’teki Tümen Komutanı’na şu telgrafı yazdım.

Şifre Sivas, 25.11.1919

İvedi

İzmit’te 1′ inci Tümen Komutanı Rüştü Beyefendi’ye

Kartal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı ünvanı ile Ahmet Necati Bey tarafından gönderilen bir telgrafta: Öldürme, bucak müdürünü dövme ve köylerdeki yağma olayından dolayı Yahya Kaptan’ın hükümete teslimi mecburiyetinin doğduğu ve Dahiliye Nazırı’nın da bu konuyu titizlikle takip ettiği bildirilmektedir.

Başından beri Milli Mücadele’de büyük yararlıklar göstermiş olan bu zatın, memleketimizin bu bunalımlı günlerinde hükümete teslimi asla uygun görülmemekte olduğundan, işin, hükümetin otoritesini de dikkate almak suretiyle, Yahya Kaptan’ın şu aralık kanuni kovuşturmadan kurtarılması şeklinde çözüme bağlanması, Kartal’da Necati Bey’e gereken direktifin verilmesi ve sonucun bildirilmesi önemle rica olunur.

Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal

26 Kasım 1919 tarihinde Hereke merkezinde de şu telgrafı aldım:

Millet adına istirham ediyorum; bugünlerde Binbaşı Necati Bey’in yolsuzlukları, Kuva-yı Milliye’yi lekelemektedir. Hemen soruşturma açılmasına emir buyurulmasını rica ederim.

Gebze İlçesi Milis Komutanı Yahya

İzmit’teki Tümen Komutanı’ndan aldığım cevap aynen şudur:

İzmit, 29.11.1919

Sivas’ta 3’üncü Kolordu Komutanlığı’na

İlgi: 25.11.1919

Heyet-i Temsiliye Başkanlığı’na: Şimdiye kadar yaptığım soruşturmaya göre Yahya Kaptan’ın adam öldürme, bucak müdürünü dövme gibi suçlar işlemediği, yalnız Binbaşı Necati denilen zatın kendi şahsi çıkarlarını yürütebilmek için Yahya Kaptan’ın vücudunu ortadan kaldırma gayesini güttüğü ve bu konuda zatıalinize telgrafla müracaatta bulundukları zaman Yahya’yı da aldatarak yanlarına getirip öldürme planı kurdukları ve Yahya’nın durumu sezerek kendisini kurtarmış olduğu anlaşılmıştır. Soruşturmayı gerektiği şekilde derinleştiriyorum. Sonucu arz ederim.

1’inci Tümen Komutanı Rüştü

Tümen Komutanı Rüştü Bey’in birkaç gün sonra verdiği tamamlayıcı bilgi şuydu :

İzmit, 5.12.1919

Sivas’ta 3’üncü Kolordu Komutanlığı’na

Heyet-i Temsiliye’ye:

Binbaşı Necati Bey’in, Maltepe Atış Okulu’nda görevli memur olmasına rağmen, Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatını takınarak, Kuva-yı Milliye adına başına topladığı Arnavut Küçük Aslan çetesiyle ortalığı soydurmakta olduğu ve Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail Efendi’nin de bununla işbirliği yaptığı hususunda, bende şüphe kalmamıştır.

Son zamanlarda, hükümetin başına dert açan Darıca Rum bekçilerinin öldürülmesi ve Stelianos adında bir zenginin dağa kaldırılarak para istenmesi gibi eylemlerin adı geçen çete vasıtasıyla yaptırılması ve bütün bu yapılanların, böyle bayağılıklara yanaşmayan Yahya Kaptan’a yükletilerek, kendisi hakkında gerek oraya gerek hükümete asılsız ihbarlarda bulunulması, her halde bunların milli teşkilat perdesi altında halkın ve hükümetin başına dert açarak kendi keselerini doldurmaktan başka bir maksat beslemedikleri ve belki de daha başka siyasi bir maksatlarının bulunduğu yargısını doğuruyor.

Şimdiye kadar pek namuslu hareket etmiş ve etmekte olan Yahya Kaptan’ın bu gibi eylemlere katılmaması ve yukarıda adı geçen çetenin kendi koruma bölgesinde hiçbir rezaletine meydan vermemesi dolayısıyla, onun vücudunu resmi veya gayri resmi olarak ortadan kaldırmaya çalışıyorlar.

Dün Yahya Kaptan yanıma gelerek hayatının tehlikede olduğunu, bu yüzden adamlarının silah ve cephanelerini getirip teslim ederek kendisinin de buradan uzaklaşacağını bana resmen söyledi.

Kendisine gereken öğütleri vererek ve daha hizmet edecek önemli zamanlar bulunduğunu anlatarak, tekrar yerine gönderdim. Her şeyi iyi bilmesi gereken Gebze ilçesi kaymakamından durumu resmen sorunca, aldığım cevap da tamamen yukarıda arz ettiğim şekilde, yani Necati ve Nail Efendi’lerin aleyhinde, Yahya Kaptan’ın lehindedir. Necati Efendi’nin İstanbul’da nere ile haberleştiğini bilemiyor isem de, bir yerden arasıra para aldığı söyleniyor.

Bunların varlığı ve cana kastetmiş olmaları dolayısıyla, Yahya Kaptan bu bölgede durmak istemiyor. Bu bakımdan zaten muvazzaf bir subay olan Necati Efendi’nin başka bir yere, Nail Efendi’nin de daha başka bir yere gönderilmesinin zaruri olduğuna hükmediyorum. Oraları İstanbul ile haberleşmekte olduklarından, tabii bendenizce bir şey yapılamamaktadır. Gereğinin oraca yerine getirilmesi arz olunur.

1’inci Tümen Komutanı Rüştü

Rüştü Bey’in verdiği bilgilerden uzun uzadıya bahsederek, durumu 8 Aralık 1919 tarihinde, Harbiye Nazırı Cemal Paşa’ya yazdım (Belge: 202).

Aynı tarihte, durum ve Cemal Paşa’ya yapılan müracaat açıklanarak, işin takibi, İstanbul’daki teşkilatımızın başkanlarına da bildirildi (Belge: 203).

On dokuz gün sonra, yani 27 Aralık 1919 tarihli ve şifreli, şifrenin altında Vasıf, dışında Albay Şevket Bey’in imzalarını taşıyan uzun bir telgrafla, şu bilgi veriliyordu:

… Güvensizlik ve huzur yokluğunun başlıca sorumluları Yahya Kaptan ile arkadaşı Kara Aslan ve Alemdağı’nda dolaşan Sadık çeteleridir.

Yahya Kaptan’ın birtakım şımarıklıklarından bahsettikten sonra, … Bizi, artık bu haydutu zarar veremeyecek bir duruma getirmeye teşebbüs ettirmişti.

Öteden beri araları iyi olmayan Küçük Aslan çetesinin itibarda olması (?!) kendisini çeşitli yollarla suçlarını örtbas etmeye yöneltmiştir.

Yüzbaşı Nail, Yahya’nın aleyhindedir. Necati Bey’e gelince, düşmüş olan eski hükümet zamanında (!) Kartal ilçesince başkan seçilerek, Kuva-yı Milliye adına merkezle ilgisini kesmiş (?..), Milli teşkilatı kuvvetlendirmiş… Yeniköy Rumlarının etraftaki sarkıntılıkları üzerine, Küçük Aslan çetesini dolaştırmaya başlamış… Tarafınızdan para da verilmiştir (?!).

Yahya Kaptan her şeyi sonuçsuz bırakmak manevrasına başvurmaktadır (?!).

Binbaşı Necati, biraz idaresiz ise de cezayı hak etmiş değildir.

Gebze kaymakamının… bir an önce başka bir yere alınarak Rum ve Ermeni entrikalarına son verdirilmesi… (Belge: 204).

Efendiler, bu bilgiler arasında, benim bilmediğim noktalar da vardı.

Söz gelişi, ben Küçük Aslan çetesinden ve onun itibarlı olduğundan habersizdim. Bu çeteye Necati Bey vasıtasıyla para verdiğimi kesinlikle hatırlayamıyordum.

Yahya Kaptan’ın, verdiğimiz direktif gereğince, düşman çetelerini yok etmeye ve hiç olmazsa, onların, Hristiyan halka saldırarak düşmanın maksadını gerçekleştirmeye yönelmiş olan bütün teşebbüslerini başarısız kılmaya çalıştığını pekala biliyorduk.

Gebze kaymakamının içyüzü, şimdi ekleyeceğim belgelerle anlaşılabilecektir, sanırım.

4 Ocak 1920 tarihinde, Tümen Komutanı Rüştü Bey’e, Vasıf Bey’in verdiği bilgiyi olduğu gibi özetleyerek, bu bilgilerin kendisince verilen bilgilerle çeliştiğini bildirdim.

Bu bakımdan durumun güvenilir ve inanılır kimseler vasıtasıyla bir kere daha soruşturulup incelettirilmesini ve kendi düşüncesiyle birlikte açık olarak bildirilmesini rica ettim (Belge: 205),

Efendiler, bu konuda, gerçeğin ortaya çıkmasına yarayan belgeler üzerinde bilgi sahibi olmanızı istediğim için, Rüştü Bey’in cevabını olduğu gibi bilginize sunmama müsaade buyurunuz:
Düzce, 7/8.1.1920

20’nci Kolordu Komutanlığı’na

İlgi: 4.1.1920 tarihli şifre:

Heyet-i Temsiliye Başkanlığına,

Yahya Kaptan’la ilgili türlü suçlamalar üzerine, birkaç defa, Yüzbaşı Ali Aguş Efendi vasıtasıyla yaptırdığım soruşturma, onun lehinde çıktı. Bununla birlikte kendisi cahil olduğundan, hizmet ediyorum zannı ile bazı şeyler yapmış olabilir. Büyük ve Küçük Aslan’lar zaten eşkıyadır.

Ancak, milli teşkilatın aleyhinde bir görüşe sahip olduğu şüphesiz olan ve Yahya hakkında herkesten çok şikayetçi olması gereken Gebze kaymakamına bu konuda yazdığım yazılara almış olduğum 1.12.1919 tarih ve 17 sayılı cevabın sureti aşağıda olduğu gibi verilmiştir.

Bendeniz, bu telgraftaki bilgilere kısmen olsun inanmak zorunda kaldım ve aynı inançla bu yazıları İstanbul’a, bizzat Şevket Bey’e de gösterdim. Bendenizin bilemediği bazı sebeplerle, İstanbul’ca hakkında bir muamele yapılmasına gerek duyulduğu takdirde, elbette bir şey denemeyeceği arz olunur.

Suret

İlgi: 30.11.1919 tarih ve 53 sayılı yüksek emirleri.

Kartal Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı Binbaşı Necati Bey’in, adam öldürme ve bucak müdürünü dövme ile ilgili ihbarları, şahıs ve zaman belirtilmediği için gerçek olarak kabul edilemez.

Çünkü, dövüldüğü bildirilen bucak müdürü Burhaneddin Bey, Yahya Kaptan tarafından dövülmediğini ve tecavüze uğramadığını yazılı olarak bildirdiği gibi, bu konuda bendenizin makamına herhangi bir şikayette de bulunmamıştır.

Adam öldürme konusuna gelince, Yahya Kaptan hakkında hükümete ve adliyeye hiçbir yerden böyle bir cinayetle ilgili müracaat ve şikayet olmadığı gibi, aleyhinde, yakalanması için bir tebligat bile yoktur.

Eğer bununla, Darıca Rumlarından iki Rum’un öldürülmesi ve Kartal’ın Paşa köyünden Stelianos Çorbacı’nın dağa kaldırılarak fidye istenmesi kastediliyorsa, bu cinayetlerin Küçük Aslan çetesi tarafından işlendiği kanaati yaygın ve doğrudur.

Bu çete Yahya Kaptan’a öteden beri düşman olduğundan ve esasen Yüzbaşı Nail Efendi tarafından kanat gerilip korunurken, sayısı on sekiz kişiye ulaşan bu çetenin, şimdi Binbaşı Necati Bey’in emrine verildiği ve hatta kendilerine ellişer lira maaş bağlanmakta olduğu haber alınmıştır. Bu çetenin köyleri soymaktan geri durmadığı bilinmektedir.

Binbaşı Necati Bey’in, Yüzbaşı Nail Bey’in eski okul arkadaşı olduğu, kendisiyle bir buçuk ay önce Aydınlı köyünde, Küçük Aslan çetesi üyelerinden Ali Kaptan’ın dağa kaldırdığı Çorbacı’dan alınan parayla yaptığı meşhur düğününde görüştüğü bilinmektedir.

Daha sonra Binbaşı Necati Bey, birçok defa Yüzbaşı Nail Bey’in evine gelerek misafir olmuştur. Her ikisi de aynı düşüncede oldukları için, Yüzbaşı Nail Bey öteden beri Yahya Kaptan’ın aleyhindedir.

Yahya Kaptan teşkilatı kurduğu sırada, Yüzbaşı Nail Bey, ona bulunduğum kazanın sınırları dışına çıkarmaya ve uzaklaştırmaya çalıştığı gibi, Küçük Aslan çetesi tarafından işlendiği söylenen ve doğruluğuna şüphe olmayan yukarıdaki iki cinayet olayının, Kuva-yı Milliye’yi kirletmek ve Yahya Bey’i lekelemek düşünce ve maksadını taşıdığı hissedilmiştir.

Oysa, bu cinayetler, Aslan çetesinin faaliyet ve hareket alanı içinde işlenmiştir. Hatta, Yüzbaşı Nail Bey’in, kovuşturma yapmak üzere gönderilecek olan İstanbul Muhafız Alayı’na mensup Suvari Müfrezesi Komutanı Hakkı Bey’i, artık gelmesine lüzum kalmadığı gerekçesi ile, haberleşme sırasında İstanbul’a naklettirip işi takipsiz bıraktırmış olduğu da bir gerçektir. Eğer sözü edilen adam öldürme olayı bundan başka bir olay ise, durumun açıklığa kavuşması için, şahıs ve zaman belirtilerek bildirilmesi gerekir.

Darıca Rum bekçilerinin öldürüldüğü gün, cinayetin, çarşıda serbest gezen Küçük Aslan çetesi tarafından, işlendiği haberinin yayılması üzerine, Yüzbaşı Nail Bey, korkusundan başka bir yere naklini istemiş ve kesinlikle burada oturmayacağını söylemiştir.

Ancak, alay ve tabur komutanları ile Binbaşı Necati Bey buraya gelerek ve Yahya Kaptan hakkında bir işlem yapılması için temsilci Sırrı Bey’e yazı yazdıracaklarına söz ve güvence vererek, Nail Bey’in burada kalmasını istemişlerdir.

Bunun üzerine yüzbaşı, 25 Kasım 1919 salı günü, gidip gelen Necati Bey’i aldatarak ona gerçeğe aykırı suçlamalar yaptırdığı gibi, bir yandan telefonla Yahya Kaptan’ı merkeze davet ettirirken bir yandan da Küçük Aslan çetesini kendi evinde hazır bulundurarak yakalamayı tasarlamıştır.

Ancak, her nedense, bu işi gerçekleştirmeye cesaret edemeyerek teşebbüsünden vazgeçtiği için, Necati Bey de Kartal’a dönmek zorunda kalmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, Yüzbaşı Nail Bey, gerek Necati Bey ve gerek kendine alet ettiği Küçük Aslan çetesi vasıtasıyla, Yahya Kaptan aleyhinde suçlama ve tertiplere başvurmaktan bir an geri kalmamaktadır.

Yahya Kaptan, kendisine karşı çıkan ve düşman olan Küçük Aslan çetesi gibi köyleri yağmalamaya ve Hristiyanları öldürüp yok etmeye izin vermemiştir.

Kendi emrinde bulunan Büyük Aslan Bey çetesi tarafından bazı uygunsuzluklar yapıldığında, derhal bunları önleme ve cezalandırma yoluna giderek, milli bir gaye olan vatanın istiklali ve kurtuluşu için disiplin ve güvenliğin korunmasına hizmet etmektedir.

Daha önce de Büyük Aslan Bey çetesinin aman dilemesine ve sığınmasına yardımda bulunarak, hükümetçe affedilmesini sağlamak suretiyle yaptığı hizmetler takdire değer.

Aleyhindeki suçlamaların, yüzbaşının şahsi emellerine boyun eğmemiş olmasından, Küçük Aslan çetesi tarafından işlenip Yahya Kaptan’ın üstüne yıkılmak istenen cinayet olaylarının eksik olmamasından ve bunlara cür’et edenlerin korunması dolayısıyla teessüf ederek yüzbaşıya şiddetli uyanlarda bulunmasından ileri geldiği arz olunur.

(Gebze Kaymakamı Nurettin)

1’inci Tümen ve Bolu Bölgesi

Komutanı

Rüştü

Efendiler, bu bilgilerin alınmasından önce şöyle bir haber verdiler: Tavşancıl’da Yahya Kaptan’ın etrafı sarıldı. Bunu yapan İstanbul’dan gelen bir askeri birliktir.

Bu haber üzerine, İzmit’teki Tümen Komutanlığı’ndan, 7 Aralık 1920 tarihli şifre ile, makine başında durumu sorduk. Eğer bu haber doğru ise, İstanbul’dan geldiği bildirilen birlik komutanına, Yahya Kaptan’ın bizim adamımız olduğunu, eğer bir kusur ve kabahati varsa, tarafımızdan gereğinin yapılmasının tabii bulunduğunu, Yahya Kaptan’ın sarılmasına ve tutuklanmasına hiçbir şekilde razı olmadığımızı bildiriniz dedik (Belge: 206).

Efendiler, 7 Ocak 1920’de yazılıp, 8 Ocak’ta aldığımız iki telgraf vardır. Bunlardan biri İzmit’ten, 1’inci Tümen Komutanı Vekili imzasıyla Fevzi Bey’dendir. Şunlar yazılıdır: Bu gece iki bin kişilik bir kuvvet Tavşancıl’a çıkarak Kuva-yı Milliye Komutanı Yahya Bey’i çevirmişlerdir. Yapılacak işlemin bildirilmesi arz olunur.

Diğer telgraf, Düzce’de bulunan asıl Tümen Komutanı’ndan geliyordu. Rüştü Bey, merkezde bulunan vekilinden aldığı aynı bilgileri veriyordu (Belge: 207).

Tümen Komutan Vekili Fevzi Bey’in, 7 Ocak 1920 tarihli açıklama bekleyen telgrafımıza verdiği 7/8 Ocak 1920 tarihli cevabında, Yahya Kaptan’ın daha ele geçmediği, Kuva-yı Milliye ile gelen müfreze arasında bir çatışma ihtimalinin bulunduğu ve gelen müfreze komutanına emrimizi bildireceği haber veriliyordu (Belge: 208).

Efendiler, o tarihte milletvekili olarak İstanbul’da bulunan yaverim Cevat Bey’den, 10 Ocak 1920 tarihinde şöyle bir telgraf geldi:

Harbiye, 10.1.1920

20’nci Kolordu Komutanlığı’na

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne:

6.1.1920 gecesi sabaha karşı Genel Jandarma Komutan Yardımcısı Hilmi Bey ve Üsküdar Jandarma Komutanı Nazmi Bey komutasında dört subay, elli jandarma ve Yüzbaşı Nahit Efendi komutasında, İstanbul Muhafız Alayı’ndan doksan er, Bandırma vapurunun ışıkları söndürülerek Hereke’ye götürülmüş ve sabahleyin erkenden Hereke’ye çıkan müfreze derhal Tavşancıl’ı kuşatmış ve birçok ev basılmıştır.

Gelen Heyet, köy ihtiyar heyetini toplayarak, vatan haini olan Yahya’yı teslim etmez veya nerede olduğunu söylemezlerse, Tavşancıl’ı insanlarıyla birlikte yakacaklarını bildirirler. İhtiyar heyeti, Yahya Kaptan’ın iki günden beri köylerinde olmadığını ve nerede bulunduğunu bilmediklerini ısrarla söyledi.

Yahya, sağ olarak ele geçemeyecektir. Fakat Yahya’nın yok edilmesinden sonra Marmara Bölgesine sahip ve hakim olan ve her gün İngilizler ve Fransızlar tarafından silahlandırılan Rumların ve İstanbul’daki rezillerin pek büyük bir başarıya ulaşacakları bellidir.

Kuva-yı Milliye adını taşımakta olan Yahya’nın ortadan kaldırılması, İzmit, Adapazarı ve İstanbul dolaylarında, düşmanlarımız hesabına birçok fesat çetelerinin de doğmasına yol açacaktır. Bundan dolayı, Cemal Paşa Hazretleri’nin işe el koymasıyla, Yahya’nın da ad değiştirerek daha önce arz ettiğim şekilde serbest bırakılmasının sağlanması için gerekenlere emir buyurulması istirham olunur (Cevat).

Harbiye Nazırı Cemal

Bu telgrafın, Harbiye şifresiyle ve Cemal Paşa imzasıyla kapatılmış olmasına rağmen, içinde Cemal Paşa’nın işe el koymasıyla Yahya’nın kurtarılması çaresinin bulunması cümlesi dikkat çekicidir.

Demek ki, Cemal Paşa, Cevat Bey’in telgrafını, okumaya gerek duymadan, kendi şifresi ve imzası ile çekilmesine müsaade etmiştir. Çünkü, bir defa Yahya’yı takip ettiren Cemal Paşa’dır. Bundan başka serbest bırakılması için kendi yardımlarının kendisi tarafından emrolunmasını, kendi bilgisi dahilinde elbette yazdırmazlardı.

İzmit’ten Tümen Komutanı Vekili’nden gelen 9 ve 10 Aralık 1920 tarihli iki telgrafla, duyulduğuna göre iki çarpışmadan sonra, Yahya Kaptan’ın ölü olarak ele geçirildiği bildirildi (Belge: 209).

11 Ocak 1920’de, Tümen Komutan Vekili’nden, İstanbul’dan gelen müfreze komutanına, benim adıma tebligatta bulunup bulunmadığını sordum (Belge: 210). Üç gün sonra 14 Ocak 1920 tarihli raporunda Tümen komutanı Vekili şu bilgiyi verdi: Bizzat yaptığım soruşturmadan… çarpışma olmadığı ve yalnız, Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra, köy dışında kesici bir aletle öldürüldüğü anlaşılmıştır. Kafatasının olmaması bunu doğrulamaktadır (Belge: 211).

Efendiler, bu uğursuz haber üzerine, İstanbul’daki teşkilatımıza, 20 Ocak 1920 tarihinde, Albay Şevket Bey vasıtasıyla şu telgrafı yazdık:

Yahya Kaptan’ın öldürülmesinin sebepleri ile, teslim olduktan sonra kasten şehit edildiği anlaşıldığından, öldürülmesinde kimlerin elinin ve etkisinin bulunduğunun, İstanbul’dan müracaat eden pek çok fedakar arkadaşa açıklama yapılmak üzere acele bildirilmesi rica olunur, efendim.

Heyet-i Temsiliye adına

Mustafa Kemal

Eski bir yazımıza karşılık olmak üzere, İstanbul’dan, 20 Ocak 1920’de yazılıp bir gün sonra elimize geçen telgraf da şuydu:

Beşiktaş, 20.1.1920

Ankara’da 20’nci Kolordu Komutanlığı’na

Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine Özel:

İlgi: 17.1.1920.

1 — Olay yerinde bulunan güvenilir bir zatın ifadesine göre, Yahya Kaptan yakalanıp köy dışında bulunan karakola götürülürken, çevreden on kadar eşkıyanın karakol üzerine ateş etmesi üzerine, kaçmaya çalışmış ve bu sırada öldürülmüştür. Bununla birlikte, iyi bir soruşturma yapılması için hükümete başvuruldu.

2 — Yahya Kaptan’ın Kuva-yı Milliye adına pek çok kötülükler yaptığı söylentisi ağızdan ağıza yayıldığı gibi, özel ve resmi yoldan yapılan soruşturma da bunu doğruladığı için, hükümet kovuşturmaya karar vermişti.

Ancak, Heyetimizce kendisinin geçici bir süre için gizlenerek Kuva-yı Milliye işlerine karışmaması ve kötülüğe cür’et etmemesi, yanında bulunan kaçak er ve jandarmaları geri göndermesi şartıyla kovuşturma yapılmaması istenmiş ve ilgililer katında teşebbüslerde bulunulduğu gibi, Gebze’ye özel olarak bir memur da gönderilmişti. Bu sırada hükümet, birdenbire gizlice asker göndermiş; yalnız Yahya Kaptan’ı ele geçirmek istediğini ilan etmiş ve arz edilen durum meydana gelmiştir, efendim (Vasıf).

Çanakkale Müstahkem

Mevki Komutanı

Şevket

Efendiler, Köy dışındaki karakola götürülürken çevreden ateş edilmiş (?). Kaçmaya çalışmış, bu sırada öldürülmüş (?!). Bu sözlerin, bu gibi suikastlerde bir formül gibi kullanıldığını anlamamak için, çok safdil olmak lazımdır.

Yahya Kaptan’ı ortadan kaldırmak için, birlikte çalıştıkları ve karar verdikleri hükümetin, gizlice, birdenbire bir oldubittiye getirivermiş olduğu yolundaki sözler de dikkate değer. İstanbul’da, jandarmadan, İstanbul Muhafız Alayı’ndan subay ve asker görevlendiriliyor… İstanbul’da duruma hakim olduklarını iddia eden teşkilat başkanlarımız bunu öğrenemiyorlar.

Kara Vasıf Bey’in bu telgrafına verdiğimiz cevapta şu hususu sorduk:

Şifre Ankara, 22.1.1920

İstanbul’da Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Şevket Beye,

Yahya Kaptan’ın öldürülmesi olayını ciddi olarak takip eden ve özellikle İstanbul’da hesabını isteyen pek çok kimse vardır. Gerçeğin anlaşılabilmesi için, yaygın söylenti derecesine vardığı bildirilen kötülüklerin nelerden ibaret olduğunun bildirilmesi rica olunur.

Heyeti Temsiliye adına

Mustafa Kemal

Efendiler, bu açıklama isteğimize gelen cevabı da, sabrınıza sığınarak olduğu gibi, bilginize sunacağım:

Beşiktaş, 24.1.1920

Ankara’da 20’nci Kolordu Komutanlığı’na

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne Özel:

İlgi: 20.1.1920

1 — Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğünü işittik. Soruşturma yapıyoruz. Sonucu arz edeceğiz.

2 — Öldürülmesinin sebebi hiç kimseyi dinlememesi, Kuva-yı Milliye adına açıktan açığa zulüm ve eşkıyalık yapması, eşkiyayı öteden beri gizlemesi veya gösterilen yere gitmesi için verilen emirleri dinlememesi üzerine hükümetin, kendisine köylerden ve çevreden müracaat edenlerin ısrarına dayanamayarak, kendiliğinden ve hatta heyetimizin haberi olmadan teşebbüse geçmesidir, efendim (Vasıf).

Çanakkale Müstahkem

Mevki Komutanı

Albay Şevket

Saygıdeğer Efendiler, telgrafın ikinci maddesindeki, Yahya Kaptan’ın hiç kimseyi dinlememesinin, öldürülmesine sebep olarak gösterilmesi asla doğru olamaz. Merhum şehit, beni dinliyordu, benden emir alıyordu.

Verdiğim emre göre hareket ediyordu. Başka bir makama veya şahıslara bağlı olduğunu, onlardan emir alması gerektiğini kendisine emretmemiştim. Bu sebeple, İstanbul’dan her önüne gelenden, Dahiliye Nazırı’ndan, Jandarma Komutanı hain Kemal Paşa’dan verilen emirleri dinlememesi zaten bizim istediğimiz şeydi.

Kuva-yı Milliye adına eşkıyalık ve zulüm yapanın da kendisi olmayıp, Küçük Aslan çetesi gibi, haince bir maksatla kuruldukları belgelere dayanılarak anlaşılmış bulunan çeteler idi. Yahya’nın bunların eşkıyalıklarını önlemeye çalıştığı da, sözlerine güvenilmesi gereken kimselerin soruşturmalarıyla kesinleşmiş bir durumdur.

Gebze Müdafaa-i Hukuk Heyeti Başkanı ile Gebze kaymakamı Fevzi Bey’in ortak imzalarıyla, bu üzücü olayın meydana gelişinden önce, makine başında yapılmış bir müracaatı da belirtmeden geçemeyeceğim:

Gebze Kuva-yı Milliye Komutanı Yahya Bey hakkında bazı kimselerin yaptıkları iftiralar üzerine, en sonunda salı gecesi İstanbul’dan komutanlar ve yüksek rütbeli subaylar komutasında gelen iki bin kişilik kadar bir kuvvetle, kendisinin Tavşancıl’da kuşatıldığı ve kuşatmanın hala devam etmekte olduğu şimdi halktan aldığım bilgilerden anlaşılmıştır.

Böyle vatanı için çalışan bir kimseye karşı yapılan bu işlemin pek haksız olduğu yüksek komutanlığınızca bilinmektedir. Yahya Bey’in kurtarılması için ne gibi bir muamele yapılacağının emir buyurulmasını makine başında bekliyoruz.

Kaymakam Müdafaa-i Hukuk Heyeti Başkanı

Fevzi Hacı Ali

Efendiler, o tarihlerde, İzmit bölgesinde Kuva-yı Milliye teşkilatı ile uğraşan Milletvekili Sırrı Bey’in de bu konuda verdiği bilgileri olduğu gibi sunmama müsaadenizi rica ederim:
İzmit, 11.1.1920

20′ nci Kolordu Komutanlığı’na

1 — Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne özel: Haberleşmesi dört gün önce yapılmış olan Yahya Kaptan konusu, nihayet, haber almış olacağınız üzere, kendisinin şehit edilmesiyle sonuçlandı.

2 — Yahya Kaptan’ın, İstanbul girişinde teşkilatlanmış bir durumda bulunması, herhalde Kuva-yı Milliye’ye karşı cephe almış bulunan kimseleri yıldırdığından, kendisinin ortadan kaldırılmasının planlandığına şüphe yoktur.

3 — Yahya Kaptan’ın bu maksatla öldürülmüş olması, olayı sınırlı kalma niteliğinden çıkarmakta ve Heyet-i Temsiliye’ce üzerinde düşünülmesini gerekli kılmaktadır.

4 — İzmit sancağı, eşkıya yüzünden tedirgin iken, yerinden kımıldamayan ve
komutası altındaki hiçbir birliğe emir vermeyen, yanındaki hapishaneden on beş
yirmi kişinin birden kaçmasını basit günlük olaylardan sayan Alay Komutanı Hikmet Bey, Yahya’nın öldürülmesini önemli bir mesele saymıştır.

Yanına aldığı jandarma kuvvetleri ile bizzat yola çıkmış ve sonunda Kuva-yı Milliye’ye ağır bir darbe vurmak suretiyle maksadına erişmiş bulunuyor. Devamı var (Milletvekili Sırrı).

1′ inci Tümen Komutanı Vekili Fevzi

20’nci Kolordu Komutanlığı’na

5 — Gebze’de kurulmuş bulunan Kuva-yı Milliye’nin başsız kalması, bundan sonra oraları korku içinde bırakacaktır.

6 — Buralarca bütün Kuva-yı Milliye’nin dayanağı olarak bilinen Yahya’nın bu şekilde ortadan kaldırılmış olması, kamuoyunu haklı olarak karıştırmıştır.

7 — Yahya’nın öldürülmesi, hükümetin Kuva-yı Milliye’ye karşı bundan sonra takınacağı saldırgan tavra delil sayılmaktadır.

8 — Bu hareket üzerine, hiç şüphe yok ki, yabancılar tarafından da, Kuva-yı Milliye’nin hükümetin gözünde değersiz ve yok edilebilir nitelikte görüldüğü yargısına varılacaktır. Bu bakımdan gerekli tedbirler alınmalıdır. Devamı var (Milletvekili Sırrı).

1’İnci Tümen Komutanı Vekili

Fevzi

20’nci Kolordu Komutanlığı’na

68 sayılı şifreye ektir. Öncekilerin devamıdır:

1 — Durum karışıklıktan kurtarılmadığı ve Gebze kuvvetlerinin hemen güvenilir bir kimseye verilmesi tedbiri alınmadığı takdirde, Üsküdar sancağı da dahil olmak üzere, bütün İzmit sancağında, bir tek kişinin bile Kuva-yı Milliye’yi tutmasına imkan bulunamayacağı kesinlikle bilinmelidir.

2 — Jandarma Alay Komutanı Hikmet Bey’in vakit kaybetmeden yerinden alınması şarttır.

3 — İzmit sancağında Kuva-yı Milliye’nin varlık gösterebilmesi, ordu hizmetinde bulunan Kaymakam Fevzi Bey’in, jandarma komutanı olmasına bağlıdır. Başka çare yoktur. Bunu önemle bilginize sunuyorum (Milletvekili Sırrı).

1′ inci Tümen Komutanı Vekili

Fevzi

20’nci Kolordu Komutanlığı’na

79 sayılı şifreye ektir:

1 — Kuva-yı Milliye’ye Anadolu taraflarında değer verilmediği ve horlandığı yolundaki söylentiler, üzücü olay üzerine muhaliflere daha çok kuvvet kazandırmış olduğundan, kuvvet ve kudretin kayba uğramadığını gösterecek fiili bir tedbir alınması şarttır.

2 — Ali Fuat Paşa Hazretleri’nin buraya kadar teşriflerini gerekli görmekteyim.

3 — İzmit sancağına önem verilmesini ve önem verildiğini gösterecek fiili tedbirlerin alınması gereğini tekrara mecbur oluyorum (Milletvekili Sırrı).

1′ inci Tümen Komutanı Vekili

Fevzi
O tarihte İstanbul’da bulunan Rauf Bey de şu mektubu gönderdi :

İstanbul, 19.2.1920

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne

Yahya Kaptan’ın teslim olduktan sonra öldürüldüğü buraca da anlaşılmıştır. Muhafızlığa müracaat edilmiş, otopsi de yapılmıştır. Hükümet kanuni kovuşturmaya başlamıştır, efendim. Saygılarımızı arz ederiz.

Hüseyin Rauf

Vicdani görevlerimden biri

Efendiler, Yahya Kaptan’ın öldürüldüğüne şüphe kalmamıştı. Bu gerçek bilindikten sonra, onu öldürmüş olan hükümetin, kanuni kovuşturmaya başlamış olması, cinayeti işleyenlerin meydana çıkamayacağına delil değil miydi? Fakat Efendiler; zaman, her şeyin, her gerçeğin, tarih önünde samimi olarak incelenmesine imkan hazırlar.

Saygıdeğer Efendiler, hükümeti ve İstanbul’daki teşkilatımızın başkanlarını böyle çirkin bir cinayetin işlenmesinde vasıta olmaya yönelten sebep ve etkenlerin incelenmesinin, gerçekten ibret verici sonuçlar getireceğine inandığım içindir ki, ilk bakışta önemsiz gibi görülebilecek bir olayı delillere ve belgelere dayandırarak açıkladım.

Bu açıklamamla, milletin gözünde, gerçeği açıkça ortaya koyabilecek bir ortamın doğmasına yardım edebildiysem, vicdani görevlerimden birini yapmış olduğuma inanacak ve gönül huzuru duyacağım.

Efendiler, bu olayı incelerken iki noktayı gözönünde bulundurmak yararlı olur. O noktalarda:

Birincisi: Sait Molla’nın üyesi bulunduğu gizli örgüt ve Gebze, Kartal bölgelerinde bu örgüte bağlı şahsi çetelerin oynadığı rol ile, bu rolü bizim adamlarımıza yüklemekte ve vatansever geçinen kimseleri aldatıp kandırmada gösterilen ustalık ve başarı.

İkincisi: İstanbul teşkilatımızın başkanlarıdır ki, bunlar, bizim yani Heyet-i Temsiliye’nin emrinde ve onun verdiği direktif ve bilgilere göre hareketle yükümlü bulunuyorlardı.

Bunların, bu yükümlülüğü ancak samimi olarak yerine getirdikleri takdirde, asıl hedefe doğru yanılmadan yürümenin mümkün olabileceğini de kabul etmeleri gerekirdi.

Oysa, bu kimseler, kendi akıl ve tedbirlerini, Heyet-i Temsiliye’nin uyarılarına rağmen yüksek görmekten geri durmamışlar ve hareket serbestliklerine engel olunmasını bir haysiyet meselesi yaparak sinirlenmişler ve bu sakat duygunun etkisiyle, aldatılmaya kadar varmışlardır (Belge: 212).

Şimdi Efendiler, vicdan ve şefkat sahibi olanların yüreklerini gerçekten kan ağlatan bir telgrafı daha merhametli gözlerinizin önüne sererek bu konu ile ilgili açıklamalarıma son vereceğim:
4960 İstanbul, 14.1.1920

Ankara’da Kuva-yı Milliye Başkanı

Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’ne,

Eşim Yahya Kaptan, sırf yüksek şahsiyetinizle olan ilgisi dolayısıyla ve kanun karşısında suçlu olmaksızın teslim olduğu halde, Gebze Jandarma Yüzbaşısı Nail ve Üsteğmen Abdurrahman Efendiler tarafından alçakçasına şehit edildi.

Bütün Tavşancıl halkı olayın tanığıdır. Hakkın yerini bulması için Adliye ve Dahiliye Nezaretlerine başvuruldu. İki tane yetimle perişan bir durumdayız.

Bu konuda yüksek teşebbüs ve yardımlarınızı bekliyoruz, emir sizindir.

Karagümrük’te Keçeciler’de

Karabaş Mahallesinde 19 numarada Yahya Kaptan eşi Şevket Hanım

1919 Sonbaharında karşılaştığımız diğer bazı olaylar

Paylaş; başkaları da faydalansın!

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.