Siyaset değil bizde yapılan; kim olursa olsun karalama kampanyaları, karşısındakini rezil etme uğraşısı, kişisel tatmin arzusu, koltuğa ulaşma hevesi, bağırmalar, çağırmalar, hakaretler, sinirlenmeler, sağa sola sataşmalar… Kişiliğini lekelersem onu mağlup etmiş olurum anlayışı!

Peki, gelecek planları kimlerin var, kimler halkın refahının yükseltilmesine yönelik açıklamalarda bulunuyor, onların sorunlarına çözüm getirecek projeler ileri sürüyor. Kimler o çok istedikleri koltuğa gerçekten vatanı için çalışacak, halkına hizmet etmek gayesi ile çıkmak istiyor….? Mmmmmmmmmmmmmmmmm! Düşünüyorum da göremiyorum.

Tepki meydana getirecek olayların çıkması için dua edenler var, konumlarını kullanarak halkın düşüncesinde soru işaretleri oluşturacak icraatlara anlam verdirmeye çalışan diplomatlar var, yapmadıkları şeyler için yapacağız naraları atanlar var, ses kasetleri var, seks videoları var… Var, var, var… Ama Türkiye’ nin geleceğine ışık tutacak programları yok… Yok, yok, yok…

Nereye kadar böyle gider peki Türkiye, daha nereye kadar dayanabilir duvarlarını döven dalgalara…

Kimin suçu bu?

Cevabı çok basit!

Kendine vatandaşım deyip de vatandaşlık görevlerini yerine getirmeyenlerin;

Oy verme yetisine ulaşmış olup da üşengeçliğinden ya da diğer bin türlü bahane ile oy kullanmayıp seçimi düzgün yaptırmayanların,

Vatandaşlığını ülkenin çıkarı karşılığında orantısal nemalanmak olarak değil de kendi cebini hak etmeden doldurmak olarak görenlerin,

Ülkesinin aleyhine olan olaylara sessiz kalanların; benim başıma gelmez düşüncesi ile bana dokunmayan bin yıl yaşasıncıların,

Atalarının bağımsızlığı için kanlarını akıttığı bu topraklar üzerinde kader deyip her şeyi sınav kabul edenlerin,

Çocuklarının geleceğinin nasıl bir anavatan üzerinde, nasıl olacağını bir an bile düşünmeyenlerin…

Daha da uzatabiliriz ama kısaca yaşayan gerçekte ise ölülerin suçu,

Ölümlerine engel olacak tedaviyi uygulamayanların suçu; senin suçun, benim suçum, bizlerin suçu…