bereket tanrıçası
Günlük, Son Yazılar

Toprağımızın Bereketine Ne Oldu?

Paylaş; başkaları da faydalansın!

bereket tanrıçasıÇocukluğumda hatırlarım annem, babam, komşular… köy ahalisi ürünlerin hepsini yemek amaçlı kullanmazlardı, bir kısmını tohumluk olarak ayırırlardı, o tohumlar bir sonraki sene yeni mahsuller vermek üzere toprakla buluşacağı zamanı beklerdi.

Nelerin nelerin tohumlarını ekmezdik ki; domates, salatalık, biber, fasulye, kabak, maydanoz, marul… tür tür ekerdik, hepsinden; turşuluğundan sivrisine, tombulundan sırığına, ayşe kadınından dolmalığına vs. vs. vs. Neler yetiştirmezdik ki; mısır, patates, soğan, yer elması… ayçiçeği bile denemelik ekmiştik o güneş hareleri gibi olan başını rüzgarla sağa sola sallayarak davet ederlerdi bizleri yanına…

Ya meyveler üzüm, elma, fındık, armut, muşmula, dut, kiraz, erik, ayva… hangi birini saysam! Bakımlarını yapardık, yeni yeni nesiller yetiştirmelerine aracılık ederdik. Birisinde olurdu köylünün diğeri ondan ister, köyün her yerine yayılırdı ağaçlar… Doğal yöntemlerle yapılırdı tarım, mahsulün büyümesi için çocuğunuza gösterdiğiniz özeni gösterirdiniz, konuşurdunuz sizi dinliyorlarmış gibi, dokunurdunuz sizi hissedecekmiş gibi… O da layıkıyla nimetlendirirdi.

GDO nedir bilmezdik!

Bereketli topraklardaydık, halen daha da öyleyiz; Ama?

Önüne set çekilmemiş sularla nöbetlerimiz olurdu haftalık, babamlarla birlikte sulamasını yapardık, o arkın başında ben sonunda dururdum, su sona geldiğinde seslenirdim bir sonrakine geçerdik… Daha toprak dibinde bir tohumken en olgun zamanına kadar bütün aşamalarında hep emeğimiz vardı, hep biz vardık.

Tabiat ana zengin bileşiklerle dolu suyu ile emzirirdi çocuklarını!

O olgunluğa ulaştıklarında uzaktan bile görünüşleri müthiş gösterişli, kokuları bir o kadar cezbedici olurdu, tatları bir tatbilir için bile hayatında tatmadığı bir lezzet verirdi. Doğanın parçasıydılar, hiçbir genleri ile oynanmamış doğaldılar!

Toprak Ana cömertti!

Toplanmalarında bile ayrı bir eğlence vardı, yorgunluğunun, kollarda bacaklarda bazı sebzelerin, meyvelerin açtığı kesiklerin bile ayrı bir tadı olurdu özellikle mısır ve kestanenin! Akşam yorgunluk vardı ama yardımlaşma, sohbetler eşliğinde devam ederdi geç saatlere kadar, uyku bedenin hakkını layıkıyla verirdi. Sabah bir önceki gün sanki hiç yorulmamış gibi sabah ezanı ile birlikte doğa ile kucaklaşmaya yeniden.

Konserveler yapılırdı imece usulü her gün, birinin evinde, kazan kazan, şişe şişe kaynatılırdı, mahsul bozulmadan saklanabilsin diye, tazeymiş tadında kaybetmeden vitaminini kışında sofralara yemek olup konulsun diye…

Reçeller kaynatılır kümeler, pestiller dökülürdü…

Yardımcıydı da herkes birbirine!

Şimdilerde ise yetiştirdiğimiz, yetiştireceğimiz ürünlerde yurtdışına muhtaç kalmış vaziyetteyiz, tohumu bile ithal ediyoruz, o tohum bereketsiz, o tohumun neslini devam ettirme yetisi elinden alınmış, o tohum ekildiği alanda başka bir şey yetiştirilmesine izin vermeyecek kadar bencil… O tohumlar birer zombi…

Bereketi kalmadı toprağın!

Şimdi ise milletin efendisi olan köylümüz en sefil, en tembel, en fakir dönemini geçirmekte.

Bu bereketli toprakların yabancı ürünlerle işgal edilmelerine karşıyım… Yazacak çok şeyim var, devam edeceğim…

Soruyorum sizlere bu ülkeyi bu hale kim getirdi, suçlu kim?

Paylaş; başkaları da faydalansın!

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.