ATATÜRK, Türk ulusunun başarılarının kendisine mal edilmesine daima karşı çıkmıştır. Büyük olanın kendisi değil Türk ulusu olduğunu, tüm başarıların onun eseri olduğunu, başarıların kendisine bağlanarak ulusu küçük düşürmeye
Tarihe baktığımızda ileriye dönük olumlu değişimlerin kolay gerçekleşmediğini görürüz. İnsanlar, çoğu zaman kendi yararlarına da olsa eski alışkanlıklarının etkisiyle değişim ve yeniliklerin karşısında olmuşlardır. Bu olumsuz alışkanlık kimi
Çağdaşlaşma yönünde sağlıklı bir değişimi gerçekleştirebilmek, kararlı ve bilinçli bir mücadeleyi gerektirir Değişimin gerekçesi ve sağlayacağı yararlar halka anlatılabildiği ölçüde değişimde beklenen başarı sağlanabilir. Kendi yararına da olsa
ATATÜRK devrimlerinin amacı, uzun yılların ihmaliyle cehalete ve yoksulluğa mahkum edilmiş, ağa-şeyh-keyfi yönetim üçgeninde zulme uğramış ve kaderciliğe itilmek suretiyle kullaştırılmış Türk halkının üzerindeki ölü toprağını atarak çağdaş
ATATÜRK’ü dine karşı gibi gösterme çabasındaki gerici ve tutucu çevrelerin gerçek amacı, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik ve demokratik yapısını değiştirmektir. Her fırsatta dinin gerekli bir kurum olduğunu vurgulayan ATATÜRK
ATATÜRK evrensel kişiliğiyle tam bir dünya insanıydı. Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun acı çeken ulusların karşı karşıya oldukları sorunlara ilgi duymuş ve o sorunların çözümüne katkıda bulunmak
ATATÜRK’ün hoşgörü konusundaki düşünceleri, tarihin her dönemi ve her toplum için geçerli olan evrensel gerçekleri yansıtmaktadır. Farklı toplumlardan olan insanlar bu düşünceleri kendi toplumları ile ilişkilendirip bunların kendi
İnsanlığın bugün ulaşmış olduğu teknolojik ve bilimsel seviye büyük devrimlerin yarattığı dev sıçramaların sonucudur. Büyük devrimler, her çağda idealleri uğruna ölümü göze almış liderlerin eseri olmuştur. Bu
İnsanlık tarihindeki gelişim incelenecek olursa görülecektir ki uygarlık adına en önemli sıçramalar insanoğlunun doğayı ve kendini merak duygusuyla neden sonuç ilişkisi içerisinde sorguladığı dönemlerde gerçekleşmiştir. Bilimde ve teknolojide
Osmanlı toplumunun sosyal yaşamında, İslam dininin akılcı ruhuna ters düşmesine rağmen kadın ve erkeğin bir arada bulunması uygun görülmezdi. Bu anlayış daha çok tarikatların etkisiyle bağnazlığın yaygınlık
ATATÜRK İslam dünyasında ilk laik devleti kurmuş, laikliği çağdaş toplum ve devlet olmanın esası olarak görmüştür. Atatürkçü laiklik ilkesi dini yadsımaz, dinsizliği kışkırtmaz; dini, çağdaş bir toplumda
Türk kadının geçmişteki yaşamı, bu gün hala birçok İslam ülkesinde kadınların maruz olduğu çağ dışı yaşamdan çok da farklı değildi. Özellikle kent kadınları, yanlış inanışların da etkisiyle,
Son Yorumlar