Uzaklaştırma Kararları Trajedisi
Az önce bir haber okudum,
Evden uzaklaştırma kararı verilmiş birisi evden uzaklaştırma aldığı eve yeniden giriyor…
Yeniden giriyor diyorum çünkü daha önce 4 defa daha girmiş…
Balkondan tırmanarak içeri birisi girdi diye ihbar üzerine olay yerine polis gidiyor,
Eve girerken saldırgan av tüfeğini ateşliyor ve 2 çocuk babası polisimizi şehit ediyor.
Olay çok basit değil mi!
Cüzi irade ile Külli iradeyi dikkate almadan yorum yapan kaderciler derler ki; polis ve saldırganın o anda orada olması gerekiyordu, öyle olması gerekiyordu, oldu.
Son zamanların en felaket kılıfı olarak da emniyet güçleri zaten şehit olmak üzere yemin ediyor, mesleğinin gereği bu, Peygamber katında yeri var…
Uzaklaştırma kararları maalesef ülkemizde ihbar dışında başka bir şekilde tespit edilemiyor;
Halbuki şöyle olmalı;
Uzaklaştırma alan kişiye bir GPS işaretlemeli verici takacaksın…
Uzaklaştırıldığı kişi veya yere de bir verici takacaksın…
Belirlenecek mesafenin ardına yaklaşıldığında en yakın emniyet noktasına bir uyarı gidecek ve ekip o kişiye ulaşarak “burada ne işin var” diyecek. Daha o noktasına gelmeden olay önlemiş olacak.
Uzaklaştırma kararlarının sonu ne yazık ki genelde cinayet ile sonuçlanıyor.
Ya bir sürü suçtan sabıkası bulunanların yine dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesine ne demeli!
İşte Türkiye nin adalette geldiği nokta; Devletimiz mağdura değil de, suçluya yaşama hakkı tanıyor.
Biz ne yapalım;
Dua edip birilerinin seçtiği yöneticilerimizin akıllanmasını mı bekleyelim
Yoksa kendimizce adaleti sağlamaya mı çalışalım?