Hz. Muhammed'in miraç yolculuğu
Son Yazılar

Miraç Kandiliniz Mübarek Olsun

Paylaş; başkaları da faydalansın!

Hz. Muhammed'in miraç yolculuğu

İsrâ, gece yürüyüşü demektir. Hz. Muhammed’ in bu mucizesi geceleyin olduğu için bu adı almıştır. Kur’an-ı Kerim bu olayı bu kelime ile ifade etmiştir.

Miraç ismi de yükseğe çıkmak manasına olan “uruc” tan alınmıştır ki merdiven, asansör demektir. Miraç ile ilgili hadislerde bu kelime kullanılarak “Yükseğe çıkarıldım” buyrulduğundan bu olaya “Miraç” da denmiştir. İslâm dünyasında bu olay genelde bu kelime ile bilinmektedir.

Sözlük anlamları bu olan İsrâ ve Miraç; Hz. Muhammed’ in üstün makamlara yükselişi ve Allah’ın yüce katına kabul edilişi olayıdır. Yüce yaratıcıya yakınlığın en üstün derecesi olan Miraç, beşer anlayışı çizgisinin ötesinde bir olaydır. Çünkü bu olayın fizik kanunları ile açıklanması mümkün değildir.

Olay Nerede ve Ne Zaman Meydana Gelmiştir

Miraç olayının ne zaman meydana geldiği kesin olarak bilinmemektedir. Bunun sebebi İslâmiyet’ten önce cahiliyet zamanında Araplar arasında yıl tarihin olmayışıdır.

Kesin olarak bilinen, Miraç’ın hicretten önce Mekke’de meydana gelmiş olmasıdır.

Tarihi, ayı ve günü konusunda birbirinden farklı rivayetler vardır. Biz zamanı da dikkate alarak önemli bazı rivayetleri özet olarak nakletmekle yetineceğiz.

Büyük hadis ve kelâm âlimi olan ve 1448-1517 tarihleri arasında yaşamış bulunan Kastalânî, Hz. Muhammed’ in hayatı üzerine yazdığı “el-Mevâhibu’l-Ledüniyye” adlı eseri ve 1710 tarihinde vefat etmiş olan Zürkânî’ nin şerh ettiği bu eserde şu bilgilere yer verilmiştir: Ünlü âlim ve tarihçi İbn Kuteybe (H.213-267) ile allâme İbn Abdülberr (H.368-463), Miraç’ın, kameri aylardan Recep ayında olduğunu söylerler. İmam Nevevî (H.631-676) bu tarihi gerçeğe daha yakın bulur. Ayrıca hadis âlimi Abdülganî el-Makdisî (H.659)’de bu tarihi kabul eder, hatta Miraç’ın Recep ayının 27’nci cuma gününde vuku bulduğunu söyledikten sonra: “Müslümanlar bu tarihi benimsemiş bulunuyor ve bunu en doğru rivayet kabul ediyorlar” der.

Miraç hakkındaki ihtilaf, sadece vuku bulduğu tarih konusunda değildir. Olayın nasıl olduğu, ruh ile mi ceset ile mi vuku bulduğu da ihtilaflıdır. Bu konuda farklı görüşler olmakla beraber âlimlerin çoğunluğuna göre Miraç hem ruh ve hem de cesetle birlikte meydana gelmiştir. Esasen bu konudaki ayet ve hadisler incelendiği ve Miraç’ın Mekke’li müşrikler arasında meydana getirdiği yankı dikkate alındığında çoğunluğun görüşünün doğru olduğu yani Miraç’ın hem ruh ve hem de cesetle birlikte olduğu anlayışıdır.

İşte buna göre İslâm dünyasında Miraç Recep ayının 27’nci gecesinde kutlana gelmiştir.

Olay Nasıl Oldu?

Buhârî ve Müslim’de yer alan rivayetlere göre olay şöyle olmuştur:

Mekke’de, evinde iken veya Kâbe’de bulunduğu sırada Cebrâil aleyhi’s-selâm bazı meleklerle birlikte gelerek Hz. Muhammed’ in göğsünü açmışlar, içini zemzem ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman nuru doldurmuşlardır.

Hz. Muhammed’ le ilgili göğüs açma (şerh-i sadr) denilen olay budur. Ancak bu olay ne zaman ve nerede olmuştur? Bu, ihtilaflıdır. Bazıları bunun, sütannesi Halime’ nin yanında iken çocukluğunda olduğunu söylerken, diğer bazıları ise bir defa Halime yanında, bir defa da Miraç’tan önce olmak üzere iki defa olduğunu söylerler.

Şah Veliyyullah ed-Dehlevî, bu olayı yani göğüs açma olayını manevî bir operasyon olarak değerlendirir ve: “Hz. Muhammed’ in ruhunda meleklik ruhunun üstün gelmesi, tabiat özelliklerinin yok olması, tabiatın, kutsiyet âleminin ilhamlarına tabi olması” ile yorumlamaktadır.

Bir gün Hz. Muhammed’ e soruldu:

– Ey Allah’ın Resulü, göğüs açılır mı? Hz. Muhammed.

– Evet, açılır, buyurdu.

– Nasıl olur? Diye sorduklarında, Hz. Muhammed:

– Bir nurdur ki Allah onu müminin kalbine atar, o da onunla ferahlanır, açılır, buyurdu.

– Onun alâmeti nedir? Dediler. Hz. Muhammed:

– Aldanma yurdu (dünyadan) uzaklaşmak, ebediyet yurduna (ahrete) yönelmek ve gelmeden önce ölüm için hazırlanmaktır, buyurdu.

Hz. Muhammed’ in Miraç’ tan önce göğsünün açılması, o muazzam olaya bir hazırlık, göreceği olaylar karşısında rahat olması ve kendini kaybetmemesi içindir.

Daha sonra Cebrâil aleyhi’s-selâm Hz. Muhammedi “Burak” a bindirerek birlikte Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ ya geldiler. Manevî bir binit olan Burak’ ı Hz. Muhammed şöyle tarif ediyor: “Bu, merkepten büyük, katırdan küçük uzun ve beyaz bir hayvandı. Adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı.”

İsrâ suresinde Miraç’ın bu bölümü ile ilgili şöyle buyrulmaktadır:

“Kulu Muhammed’ i bir gece Mescid-i Haram’ dan kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ ın şanı ne yücedir. ”Doğrusu O, işitir ve görür.”

Hz. Muhammed burada ( Peygamberlerin ruhlarına imam olarak ) namaz kılmış ve bütün Peygamberler de onunla beraber kılmışlar.

Sonra Miraç getirildi. Miraç, asansör gibi yükseğe çıkaran manevî bir araçtır. Buna Cebrâil aleyhi’s-selâm ile beraber bindiler ve göklere çıktılar. Birinci sema ya vardıklarında, Cebrâil aleyhi’s-selâm:

– Açınız, dedi. İçerden bir ses:

– Kimsin? Diye sordu.

– Ben Cebrail’ im.

– Yanında kimse var mı?

– Muhammed (s.a.v.) var.

– Muhammed gönderildi mi? ( Peygamber olarak görevlendirildi mi ) Evet, gönderildi. Kapı açıldı ve Hz. Muhammed birinci semaya varmış oldu. Orada, sağında ve solunda birçok gölgeler olan bir adam gördü. Bu adam, sağına baktıkça gülümsüyor, soluna baktıkça da ağlıyordu. Hz. Muhammedi görünce:

– Merhaba sâlih Peygamber, hoş geldin, iyi oğul, dedi. Hz. Muhammed Cebrâil aleyhi’s-selama kim olduğunu sordu. Cebrâil aleyhi’s-selam da Hz. Âdem olduğunu söyledi. Etrafındaki gölgeler de onun soyu idi. Sağındakiler cennetlik olanlar, solundakiler de cehenneme girecek olanlardı. Onun için Hz. Âdem sağına baktıkça seviniyor, gülüyordu. Soluna baktıkça da üzülüyor ve ağlıyordu.

Hz. Muhammed Cebrâil aleyhi’s-selam’ın kılavuzluğunda yoluna devam etti. İkinci semâya vardılar. Orada birinci semâda olduğu gibi aynı sorular soruldu ve aynı cevaplar verildi. Böylece her semada bir Peygamber ile karşılaştılar. İkinci semada Yahya ve İsa, üçüncü semada Yusuf, dördüncü semada İdris, beşinci semada Harun, altıncı semada Musa ve yedinci semada İbrahim (a.s.) ile karşılaştılar. Karşılaştığı Peygamberlerin her biri kendisini selamlamış; hoş geldin salih Peygamber, iyi kardeş, dediler.

Daha sonra, “Sidretü’l-Müntehâ”ya vardılar. Sidretü’I-Müntehâ, gökleri, cennetleri kucaklayan ulu varlık ağacıdır. Peygamberlerin ve meleklerin erebildikleri ilmin son noktasıdır. Ondan ilerisine ne bir melek ne bir Peygamber yaklaşamaz. İlerisi gayb âlemidir. Allah’tan başka kimsenin ilmi oraya ulaşmaz.

Hz. Muhammed Sidretü’I-Müntehâ’ ya varınca Necm suresinde ifade buyrulduğu üzere: “Sidreyi bürüyen bürümüştü.” Yani Sidre’yi bir nur kaplamıştı. Bundan ötesi tarif ve bayana sığmayan bir âlemdi. Buraya kadar Hz. Muhammed’ e arkadaşlık ve kılavuzluk eden Cebrâil aleyhi’s-selam burada kaldı ve: “Bir parmak ucu kadar öteye yaklaşmış olsaydım yanardım” dedi.

Bundan sonra Hz. Muhammed: “Refref” ile yükselip Allah’ın divanına yaklaştı. (Refref, görmeye engel geniş örtü ve perde demektir ve Allah’ın divanı hadimlerinden biridir.) Nitekim Mevlid’de Süleyman Çelebi bu anı tarif ederken:

– “Söyleşürken Cebrâil ile kelâm,

Geldi Refref önüne verdi selâm,

Aldı ol şâh-ı cihanı ol zaman

Sidreden gitti ve götürdü heman.

Mirac’ın bundan sonra ki esrar dolu ulvî sahneleri ise Necm suresinde şöyle ifade edilmektedir.

“Allah o anda kuluna vahyedeceğini etti. Muhammed’in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı. Ey inkârcılar onun gördüğü şey hakkında kendisi ile tartışıyor musunuz? Andolsun ki Muhammed Cebrâil’ i sınırın sonunda ( Sidretü’I-Müntehâ’da ) başka bir inişte de görmüştür. Orada Me’vâ cenneti vardır. Sidre’yi bürüyen bürüyordu. Muhammed’in gözü oradan ne kaydı ne de onu aştı. Andolsun ki Rabbinin varlığının büyük delillerini gördü.”

Âyet-i Kerîme’lerde Hz. Muhammed’ e vahyedildiği bildiriliyor, ancak neyin vahyedildiği açıklanmıyor.

Bu makamda Hz. Muhammed’ e üç ilâhî ihsanda bulunulduğu hadis-i şeriflerde ifade buyruluyor. Bunlar:

1. Beş vakit namaz. Miraç hediyesi olarak Hz. Muhammed’ in getirdiği beş vakit namaz, aynı zamanda müminin Miraç’ı sayılmıştır.

2. Allah’ a ortak koşmayanların bağışlanacağı müjdesidir.

3. Bakara suresinin sonundaki üç ayet ki, İslâm’ın temel inanç esaslarını tamamlamakta ve Müslümanların çektiği üzüntü ve sıkıntıların sona erdiği müjdelenmektedir.

Âyet-i Kerimeler şöyledir:

“Gökte ve yerdekilerin hepsi Allah’ındır. İçinizdekileri açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan dolayı sizi hesaba çekecektir. Sonra dilediğini affeder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kadirdir.

“Peygamber Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, Peygamberlerine iman ettiler. Rabbimiz! Affına sığındık, dönüş sanadır, dediler.

Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde yükümlü kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendisine, yaptığı kötülük de kendisinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbim, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme. Bizi affet. Bizi bağışla. Bize acı. Sen bizim Mevlâ’mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.” Amin.

İşte Hz. Muhammed bu müjdelerle Miraç’ tan dönüyordu.

Hz. Muhammed Miraç’ ta Allah’ı Gördü mü?

Yukarda özetlediğimiz Miraç, Peygamberler arasında yalnız Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ e nasip olmuştur.

Muhammed’ den diğer yok dâhil olmuş Kâbe Kavseyn’ e,

Kirâm-ı Enbiyâ’dan girmedi bir ferd o mabeyne,

Haremgâh-ı visale Ahmed’i tenha alıp Mevlâ,

O halvet mahsus oldu Hazret-i Sultan-ı Kevneyne.

Yani Muhammed’ den başka Kâbe Kavseyn’e giren yoktur. Büyük Peygamberlerden hiç kimse o saraya girmedi. Sevgili ile buluşma haremine yüce Allah Ahmed’ i yalnız aldı. O baş başa kalma iki cihan sultanına tahsis edildi.

Olay esnasında Hz. Muhammed pek çok ilâhî ayetler görmüştür ki, sahih hadislerde bunlara işaret buyrulmuştur. Esasen Kur’an-ı Kerim’ de Hz. Muhammed’ in Miraç sebebi açıklanırken, “Kendisine bir kısım ayetlerimizi göstermek için” buyrulmuştur. O gece Hz. Muhammed pek çok şey gördü, ancak Allah’ı gözleriyle görmüş müdür? Bu hususta ne Kur’an-ı Kerîm’ de ve ne de hadislerde kesin bir ifade bulunmamaktadır. Bunun için bu konuda İslâm âlimleri arasında farklı görüşler ortaya çıkmıştır. Bu husus ile ilgili görüşlere ve bu görüşlerin dayandığı delillere yer vermeden önce bir hususu açıklamakta yarar vardır. O da Allah’ ı görmenin caiz olup olmadığı husustur.

Akaid kitaplarında konu ile ilgili şu ifade yer almaktadır:

”Allah’ ı görmek aklen caiz ve naklen sabittir.” Yani Alllah’ı görmenin imkânsız olduğuna dair aklî bir delil bulunmamaktadır. Kur’an-ı Kerîm’ de de Allah’ın görülebileceğini gösteren ayetler vardır. Nitekim:

“Musa”, Ey Rabbim, bana kendini göster, sana bakayım” dedi. Allah, sen beni göremezsin, ama dağ yerinde kalırsa sen de beni göreceksin, buyurdu.”

Bu ayet-î kerime Allah’ı görmenin mümkün olduğuna iki yönden delâlet etmektedir.

Birisi, Hz. Musa Allah’ı görmek istemiştir. Eğer Allah’ın görülmesi mümkün olmasaydı, o, böyle bir istekte bulunmayacaktı. Çünkü bir Peygamberin Allah hakkında caiz ve mümteni olan şeyleri bilmesi gerekir.

Diğeri ise, Allah Teâlâ yüce zatının görülmesini dağın yerinde kalmasına bağlamıştır. Dağın yerinde kalması ise mümkün olan bir şeydir. O halde Allah’ın görülmesi de mümkündür.

Ayrıca müminlerin kıyamet günü Allah’ı göreceklerine dair ayetler ve sahih hadisler vardır.

Bu kısa açıklamadan sonra şimdi konumuza dönelim ve Hz. Muhammed’ in Miraç’ da Allah’ı görüp görmediğini inceleyelim.

Miraç olayına ışık tutan ayetlerde Hz. Muhammed’ in Allah’ı gördüğüne dair açık bir şey yoktur. Bu olayın bazı safhalarını açıklayan ayetler ashab-ı kiram tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır.

Kadı Iyad (H.476-544) İslâm âlimlerinin bu konuda farklı görüşler ortaya koyduklarını söylüyor.

Hz. Aişe ve taraftarları Hz. Muhammed’ in Miraç’ da Allah’ı gözleri ile uyanık halde görmediğini söylerken, İbn Abbas (r.a.) ve onun görüşünü benimseyenler, bunun aksini savunarak Allah’ı gördüğünü iddia ediyorlar.

Mesruk (r.a.) şöyle demiştir. Hz. Aişe’ye:

– Valide, Muhammed (s.a.v.) Rabbini gördü mü? Dedim. O:

– Söylediğin sözlerden tüylerim diken diken oldu. Nasıl oluyor da bunu bilmiyorsun. Üç şey vardır ki, onları her kim sana söylerse yalan söylemiş olur:

– Her kim Muhammed (s.a.v.) Rabbini gördü derse yalan söylemiş olur, dedi ve sonra:

“Onu gözler idrak edemez. O ise bütün gözleri idrak eder. O, gerçek lütuf sahibidir. Her şeyden de haberdardır.”

“Ya bir vahiy ile bir perde arkasından yahut bir elçi gönderip de kendi izniyle dileyeceğini vahyetmesi olmadıkça, Allah’ın hiçbir beşere söz söylemesi vaki olmamıştır.”

Ayetlerini okudu.

Sana her kim yarın ne olacağını bildiğini söylerse yalan söylemiş olur dedi ve:

“Hiç bir kimse yarın ne kazanacağını bilemez.” Ayetini okudu.

Her kim sana Peygamberin bir şey sakladığını söylerse yalan söylemiş olur, dedi ve:

“Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer yapmazsan Allah’ın Peygamberliğini tebliğ ve ifa etmemiş olursun.” Ayetini okudu. (Hz. Aişe devamla) Fakat Hz. Muhammed Cebrail (a.s.)’i kendi suretinde iki defa gördü, dedi.

İbn Mes’ud (r.a.) da Hz.Aişe’nin görüşündedir.

Ebu Zer (r.a.) da şöyle demiştir: “Hz. Muhammed’ e sordum:

– Ey Allah’ın Resulü, Rabbini gördün mü? Dedim. Hz. Muhammed:

– O, bir nur, O’nu nasıl göreyim, buyurdu.

Hz. Aişe ve onunla birlikte ashaptan bazılarının, Hz. Muhammed’ in, Allah’ı gördüğünü kabul etmemelerine karşılık İbn-i Abbas (r.a.) ve onunla birlikte diğer bazı sahabeler ve bazı İslâm âlimleri Miraç’ da Hz. Muhammed Allah’ı görmüştür, demişlerdir.

İkrime (r.a.) Şöyle demiştir: “İbn Abbas (r.a.): “Muhammed, (s.a.v.) Rabbini gördü.” dedi. Ben:

“Gözler O’nu idrak edemez.” buyrulmuyor mu? Dedim, İbn Abbas:

– Allah gerçek nuru ile tecelli ettiği zaman öyledir, diye cevap verdi.19

Yine İbn Abbas (r.a.): “İbrahim (a.s.)’ ın Allah’ın dostu olmasına, Musa (a.s.)’ ın Allah ile konuşmasına ve Muhammed (a.s.)’ın Allah’ı görmesine şaşıyor musunuz?” demiştir.

Görülüyor ki, Hz. Muhammed’ in Miraç’ da Allah’ı görüp görmediği konusunda iki görüş vardır. Hz. Aişe ve taraftarlarına göre Hz. Muhammed, Allah’ı görmemiş; İbn Abbas ve onun görüşünde olanlara göre ise Allah’ı görmüştür.

Bu incelemeden de anlaşılacağı üzere bu hususu ifade eden kesin bir şey yoktur. Sadece Miraç’tan söz eden ayetlerin bir kısmının ashap tarafından farklı yorumlanması sonunda bu görüşler ortaya çıkmış bulunmaktadır. Esasen Hz. Aişe ile İbn Abbas (r.a.) da onun kalbi ile Allah’ı görmüş olduğunu iddia etmiş olması muhtemeldir. Böylece her ikisinin görüşü telif edilmiş olur. Nitekim İkrime’nin İbn Abbas (r.a.)’ dan rivayetine göre, İbn Abbas şöyle demiştir:

”Muhammed’in gözünün gördüğünü gönlü yalanlamadı.” Ayet-i kerimesinin tefsirinde, “O’nu kalbi ile gördü.” demiştir. Ata’nın da İbn Abbas’tan aynı mealde rivayeti vardır. Hatta İbn Abbas (r.a.)’ın: “Resulullah Rabbini gözü ile değil, kalbi ile görmüştür.” dediği de rivayet edilmiştir.

Bunun içindir ki Said İbn Cübeyr: “Hz. Muhammed Rabbini gördü diyemem, görmedi de diyemem.” dediği rivayet edilmiştir.

En doğrusunu Allah bilir.

Hz. Muhammed böylece bu mübarek yolculuğu tamamlayarak aynı gece evine döndü.

Miraç’ın Yankıları

Hz. Muhammed evine döner dönmez gece olup bitenleri ailesine ve arkadaşlarına anlattı. Her söylediğinin gerçek olduğunda şüphe olmayan Hz. Muhammed’ e ailesi ve arkadaşları inanmıştı. Mekkelilerin bazıları olayı duyar duymaz şaşkına dönmüşler; bir gecede bu kadar yer hiç gezilir mi demişlerdi. Çünkü onlar Miraç’ ta ki üstün gerçekleri kavrayacak seviyede değillerdi. Bu sebeple Miraç olayı kendilerine anlatılınca inanmadılar. Her şeyi maddî ölçülere göre değerlendirdikleri için böyle şey olur mu? Dediler. Kâinatta olup bitenlerden, Allah’ın sonsuz kudretinden haberleri yoktu. Her yeni şeye karşı gelen cahil halk seviyesinden yükselmiş değillerdi. Kervanların bir ayda gidip bir ayda geldikleri mesafeyi Muhammed (s.a.v.) bir gecede nasıl alabilecek, dediler. Hâlbuki Hz. Muhammed onların kullandıkları vasıtaları kullanmış değildi. O, Burak’a binmişti. Burak, şimşek manasındaki berk kökünden gelir. O halde Miraç’ta şimşek sürati vardır.

Evet, değerli müminler, Mekkeliler bu olay karşısında şaşkına döndüler. Hemen Ebu Bekir (r.a.)’e koştular ve Hz. Muhammed’ in İsrâ’ ya dair verdiği haberi ona naklettiler. Hz. Ebu Bekir onlara:

– Muhammed’in doğru sözlü olduğuna kanaatim vardır. Bu kanaatimi size de bildiririm, dedi. Onlar:

– Demek Muhammed (s.a.v.)’in bir gecede Mescid-i Aksâ’ya gidip sonra dönüp geldiğini sen de tasdik mi ediyorsun? Dediler. Hz.Ebu Bekir:

– Evet, tasdik ediyorum. Değil bu, bundan daha ziyade uzaklarına da meleklerin gökten haber getirdiklerine de inanmışımdır, dedi. Bu cihetle Ebu Bekir (r.a.)’e “Sıddık” denildi.

Hz. Muhammed’ in daha önce Mescid-i Aksâ’ ya gitmediğini biliyorlardı. Onun için kendisine Mescid-i Aksa ile ilgili sorular sordular. Hz. Muhammed çok bunaldı. Çünkü bir an uğrayıp geçtiği bir yer hakkında ne kadar bilgisi olabilirdi. Kendisi bu anı şöyle anlatıyor:

“Kureyş beni yalanlayınca Mescid-i Haram’a gidip Hicr’ de ayakta durdum. Bundan sonra Allah bana Beyt-i Makdis ile gözümün arasındaki mesafeyi kaldırdı da ne sordularsa bakarak haber vermeye başladım.

İşte Miraç ve safhaları kısaca böyledir.

Paylaş; başkaları da faydalansın!

Bir Yorum Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.